"Küresel emperyalist oyun kurucular ve şer odakları, Müslüman
Coğrafyasında mezhebi ve etnik ayrıştırma sürecine her gün yeni bir
halka ekleme çabasını sürdürürken, İslam topraklarında yönetimi elinde
bulunduran yerli işbirlikçileri de bu sürece tüm desteklerini vermeye
devam etmektedir.
Kan, gözyaşı ve zulüm ile beslenen bu despot güçlerin, Irak, Suriye,
Mısır, Nijerya ve daha birçok mazlum coğrafyada oynadığı oyunu, son
olarak Yemen?de sahneye koyduklarını görüyoruz.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen için savaşa tutuşan
Suudi Arabistan ve İran'ın bölgeye ?huzur ve istikrar? getirmeyeceğini
çok iyi biliyoruz. Bilakis, tarafların ve bunların Yemen?deki fanatik
taraftarlarının mezhebi-etnik ayrıştırma sürecine katkı sundukları bu
savaşın tek gerçek nedeninin, Ortadoğu petrollerinin transferi açısından
stratejik öneme sahip olan Bab'ül Mendeb Boğazı olduğu aşikârdır.
Bab'ül Mendeb Boğazı; Ortadoğu'nun can damarı, yılda 40 bine yakın
geminin geçtiği ve 2 trilyon dolarlık ticaretin gerçekleşmesini sağlayan
bir boğaz. Ortadoğu petrollerinin transferi açısından stratejik noktada
yer alan Yemen, işte bu sebeple paylaşılamıyor ve fillerin tepişmesine
sahne oluyor.
Afrika ile Asya kıtalarını birbirinden ayıran, dünya petrol ticareti
için stratejik bir noktada bulunan bu boğazın kontrolü için mazlumların
kanını dökmekten çekinmeyen yerli zalimleri Allah?ın ayetleri ile
uyarıyoruz:
?Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak
Müslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına,
dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki
nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O,
kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler
olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da
sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor
ki, doğru yola eresiniz.? (Al-i İmran 102-103)
Bugün izledikleri mezhepçi politikalarla Yemen?de masum halkın
katledilmesine neden olan İran ve Arap Devletler Koalisyonunun ümmet
anlayışından ne kadar uzak olduklarını, sadece kendi ekonomik ve siyasi
çıkarlarına mazlum halkı feda ettiklerini görmekteyiz.
Şahın zulmü altında inleyen mazlum bir halkın devrimi olarak görülen
ve bölgedeki Müslümanlar arasında o zaman büyük bir sempati ve heyecan
uyandıran 1979?daki İran Devrimi sonrasında iş başına gelenler, ümmetin
geleceğini düşüneceklerine ne yazık ki bölgeye Şiilik ihraç etmeyi
tercih ettiler. Suudi Arabistan Krallığının yönetici kadrosu da
Vahhabilik fanatizmini tüm bölgeye yaymaya çalışarak, Yemen?de bugün
yaşanan olayların zeminini İran?la birlikte hazırladılar.
Çok yakın bir zaman diliminde yaşadığımız ve İslam?ın özüne aykırı
çıkarcı politikaların, gerek Mısır?da halkın seçtiği Muhammed Mursi?ye
karşı emperyalist güçler tarafından kukla olarak kullanılan darbeci Sisi
politikalarında, gerekse yüzbinlerce mazlumun kanını eline bulaştıran
diktatör Esad rejimi politikalarında tepe taklak olduğuna ve başarılı
olamayacağına şahit oluyoruz.
Üzülerek bir mezhep savaşının ortasında olduğumuzu müşahede
etmekteyiz. İran, Suudi Arabistan ve bölgedeki diğer Arap ülkelerinin
her gün onlarca, yüzlerce Müslümanın hayatını kaybettiği Suriye, Irak,
Mısır, Tunus, Filistin ve Lübnan?daki katliamlara karşı takındıkları
çifte standardı yakinen takip ederken, bu ikircikli politikaların İslam
Dünyasını çok ciddi bir muhasebeye yöneltmesi gerektiğinin farkındayız.
Mezhep fanatizmi ile cana kıymayı normalleştiren, İslami açıdan
kalplerinde ve vicdanlarında herhangi bir rahatsızlık hissetmeyen bu
zalimler, İslam Medeniyeti iklimine kin ve nefret tohumlarını serperken,
İslami kavram ve söylemleri de kendi menfaatleri için fütursuzca
kullanmaktadırlar.
Ah o yemendir, gülü çemendir.
Giden gelmiyor acep nedendir?
Diye ağıt yaktığımız Yemen?de bugün mahlede hem ölüm hem de figan var!
Anadolu Platformu olarak;
Küresel emperyalist/kapitalist güçlerin ve onların bölgedeki yerli
işbirlikçilerinin Yemen?de yürüttükleri çirkin savaştaki
ikiyüzlülüklerini ifşa ediyor ve bunu tarihe not düşüyoruz. Yeni Türkiye
kadrolarını da bu konuda duyarlı olmaya ve her şeyden çok ümmetin
önceliklerini dikkate almaya davet ediyoruz. Siyasi ve konjonktürel
şartların Müslüman bilincimizi körleştiremeyeceğine, derin hafızamızı
silemeyeceğine ve tarihsel bağlarımızı koparamayacağına inanıyoruz.
Bugün mezhepçiliği ön plana çıkararak güç kazanmaya çalışanların yarın
fırtına biçeceklerini ve bu fırtınayla birlikte bir gün mutlaka tükenip
yok olacaklarını hatırlatmak isteriz.
Ümmetin selameti ve insanlığın geleceği için İslam?ın temelleri
üzerine inşa edilen ve bölgesel kadim değerlerimizi gözetip kollayan
mücadelelerin her zaman savunucusu olacağımızı, bunun aksine olan her
türlü görüş, mezhep faşizmi ve fitnecilikle mücadele edeceğimizi
kamuoyuna saygıyla duyururuz."